Sosyal Medya ve GeziPark’ı
Çok fazla değil 15 sene kadar öncesine gidebiliriz. İşten ya da okuldan eve gelirdik, televizyonu açardık önce sevdiğimiz dizileri izlerdik. Sonra özellikle yaşca daha büyük olanlarımız haber programlarını takip ederdi. O zamanlar özellikle realite şovların revaçta olduğu dönemdi. Haber programlarının anchormanleri özel haberler yaparak halkı bu anlamda bilgilendirirlerdi. Pazar sabahları kahvaltı ile birlikte gazetelerimizi açardık, herkes kendi ile ilgili köşeyi okurdu. Daha sonrasında aile ya da arkadaşlar arasında bize servis edilen haber ve görüntülerle kendi aramızda tartışmalar yapar gerekirse biraz daha derinleşerek komplo teorileri üretirdik. O zamanlar en önemli haber kaynaklarından bir tanesi TRT ve büyük gazetelerdi. TRT güvenilir ve tarafsız bir kaynak olarak gözüküyordu, sonuçta diğer özel televizyonların patronları ve siyasi duruşları olabiliyordu.
15 senede bir çok futuristi, sosyoloğu ve toplum bilimciyi şaşırtacak değişimler yaşadık. Artık pazar kahvaltılarını evde yapmıyoruz, elimizdeki mobil cihazlara bakmadığımız kullanmadığımız neredeyse bir an bile olmuyor. Internet artık artı bir hizmet değil, su gibi elektirik gibi bir hizmet halini aldı. Eskisine göre zihinlerimiz çok daha yoğun, çok daha fazla ürün alternatifimiz var. Alternatifler sadece ürünlerde değil, eş bulmamızda artık çok daha kolaylaştı. Büyükşehirlerde yaşayan nüfusun %5’i bir şekilde kitlesel medyada yerini almış buluyor. Bu 15 sene önce %0,02 lerdeydi. Her hangi bir konuda bilgi edinmek için artık birilerine soru sormuyoruz. Duygularımızı, düşüncelerimizi ve anlarımızı eskisine göre çok daha fazla tanıdığımız ile paylaşıyoruz.
Bu sosyolojik değişimin en büyük sebebi aslında internet değil, birbirimize bağlanma isteğimiz. Ben internetin bu isteğin bir sonucu olarak geliştiğini düşünüyorum. Son geldiğimiz noktada internetin bir ürünü olan sosyal medya da aslında kendimizi ifade etme isteğimiz sonucu ortaya çıktı. Sosyal medya denilince ilk başta akla gelen facebook ve twitter gibi platformlar sadece bu isteklerin bir aracı oluyor. Burada 15 sene öncesine göre geçirdiğimiz değişimin en büyük sebebi SOSYAL’ın medyadan büyük olduğunu anlama gerekliliğimizdir.
Sonra bir 31 mayıs gecesi uzun zamandır belki de sadece eğlence ve iletişim kurmak için kullandığımız sosyal medyaya birşeyler oldu. Hiç bir ana akım medyanın yayınlamadığı görüntüler inanılmaz bir hızla yayılmaya başladı. Tepkiler arttı. Başbakanın açıklaması beklendi. Başbakan bir gün sonra protestoculara “çapulcu” dedi ve ciddiye almadı. Tepkiler logaritmik olarak artarak artmaya başladı. Siyasiler açıklama yapmadıkça sokaktaki örgütlenmeler arttı. Genci, yaşlısı, öğrencisi, emeklisi, iş adamı herkes bu protestoya dahil oldu. Sosyal medyayı kullananlar işte o günden sonra aslında ana akım medyada haberlerin istenildiği gibi servis edildiğini anladılar. Bu sosyal medya kullanımını hem çok farklı bir boyuta taşıdı hem de inanılmaz düzeyde arttırdı.
Sosyal medya içerik gücünü bir kaç editörün hazırladığı servis edilmesi gereken haberlerden değil, bütünüyle kullanıcılarından alıyordu. Herkes bu sürece ya içerik üreterek ya da paylaşarak katkıda bulunmaya başladı. En önemli katkılardan bir tanesi gece olan bir olayı görebilmek için ertesi sabahki ya da 1 saat sonraki haberleri beklememize gerek yoktu. Anlık olarak videolar, fotolar ve yazılarla her şeyi bütün çıplaklığı ile görebiliyorduk. Tabi ki bu süreç anlık bilginin yanında kirli bilgiyi de(dezenformasyon) yanında getirdi. Ancak kullanıcıların buna da alışması uzun sürmedi. Sadece 1 hafta içinde herkes paylaştığı haberi doğrulamaya çalıştı.Geziparkı süreci sosyal medya sayesinde Türkiye’nin rönensansı oldu. TV dizileri izleyerek evden fazla çıkmayan, bilgisayarda oyun oynayan, etliğe sütlüğe karışmayan Y jenerasyonu; sokağa çıkmaya, tepkisini dile getirmeye, doğayı korumaya, forumlar yapıp fikir alışverişi yapmaya, müzik yapmaya ve organize olmaya başladı. Eğer bu 1980’lerde olsaydı sonuçları çok hazin olabilecek bir süreç, espriler ve zeka ürünü paylaşımlarla bezeli ama kendi ruhu olan bir harekete döndü. Bunun sebebi sosyal medyanın kolaylaştırdığı paylaşım kültürüydü.
Bundan sonrasında artık ana akım medya ve siyasetle ilgili çok radikal değişiklikler olacağını ön görebiliriz. Hem siyasiler, hem ana akım medya hemde büyük şirketler sosyal medyanın gücünün tahmin ettiklerinin çok üzerinde olduğunu gördüler. İnsanlar kendini ifade etmek istiyor ve kendileri ile aynı ifadeleri yapanlar ile çok hızlı bir şekilde örgütlenebiliyorlar. Türkiye’de tartışma platformları, özgürlük ve demokrasi anlayışı, yardımlaşma, doğayı koruma unsurları bambaşka bir seviyeye taşınacak. Bundan sonra sosyal medya da sadece gezi ile ilgili değil başka herhangi bir konudaki tepkiler sosyal medya da konu başlıkları ile(#) yayılacak ve tartışılacak. Türkiye’nin 20 yılda alamadığı düşünce özgürlüğü sürecini 30 günde alabilmiş olmasının yine en büyük aracı sosyal medyadır.
Sosyal medyanın bu konuda ne kadar etkili olduğunu istatistiklerle görmek mümkün. Sosyal medyada yapılan araştırmalara göre;
– TV den olayları ilk duyanların yaş ortalaması 40, buna karşılık sosyal medyadan duyanların ortalaması 26
– Ayrıca olayların ilk duyulduğu mecra %69 sosyal medya iken, sadece %7’si TV den oldu.
– Sadece 31 mayıs – 6 haziran tarihleri arasında 91,4 milyon tweet gönderildi.
– En çok tweet atılan konu başlığı direngezi oldu. Onu direnankara ve occupygezi izledi.
– En çok retweet yapılan ünlü Cem Yılmaz oldu.
– Bu arada halen geziparkı ile ilgili 1 dakika içinde yaklaşık 3000 tweet atılıyor.
– Bu olaylar sırasında 1 i polis 6 kişi hayatını kaybetti. Her kayıptan sonra kayıplarla ilgili atılan tweet sayısı dakikada 7000 lere ulaştı.
– Sadece geziparki olayları ile ilgili 2000’den fazla video yapıldı.
– Bu videolar 5 milyon kereden fazla seyredildi.
– 100 000 den fazla fotoğraf paylaşıldı.
– Olaylar sosyal medya sayesinde 20’den fazla ile yayıldı ve protestolar yapıldı.
Bu istatistiklere baktığımızda TV’nin ve klasik medyanın sosyal medya karşısında ne kadar etkisiz kaldığını çok rahatlıkla görebiliyoruz. Siyasi partilerin, büyük kurumların ve markaların artık sosyal medyayı çok daha fazla ciddiye alacağını söylemek yanlış olmaz. Televizyonun 20 yılda geldiği noktaya youtube gibi video kanallarının sadece 1 yılda geldiğini biliyoruz. Artık sosyal medya kullancıları servis edilen değil kendi tercihleri ve düşünceleri doğrultusunda videoları izliyor ve paylaşıyor. Burada televizyona üstünlük sağlayan nokta “paylaşmak” fonksiyonu olarak gözüküyor. Televizyonda böyle bir seçeneğin olmaması bilginin yayılmasını engelliyor. Buna bir de ana akım medyaya olan güvensizlik eklenince daha önce TV başından kalkmayan halk artık haberlerin çok önemli bir kısmını sosyal medyadan almaya başlıyor. Ayrıca 30 mayıs ile 31 mayıs arasında atılan tweet sayısı ve aktif paylaşım yapan kullanıcı sayılarının çok bariz bir şekilde 2 katından fazla arttığınıda gözlemledik.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!